• https://www.facebook.com/Flygezgin
  • https://twitter.com/flygezgin
  • Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

FlyGezgin

Unutulmaya Yüz Tutmuş Bir Ülke "NİJER"



Unutulmaya yüz tutmuş, ama hafızalarımızın bir yerinde saklanmış olan acı bir fotoğraf karesine bakıyorum.

Açlıktan ölmekte olan bir çocuk ve hemen yanında bekleyen bir akbaba.

Medeni dünyanın adeta utancı olan bu dram beş, altı sene önce Afrika’da yaşanmıştı.

Kara Afrika’nın kaderi olduğu gibi insanlığında imtihanı idi sanırım, bu yaşananlar. Yağmayan yağmurlar ve arkasından gelen açlık, hastalıklar ve ölüm.

Fotoğrafa bir daha bakıyorum..

Orta batı Afrika’da yer alan Nijer’deyim. Eski bir Fransız sömürgesi olan Nijer’i, nispeten daha zengin olan Nijerya ile karıştırmamak lazım. Nijer ekonomik olarak çok fakir ve neredeyse birçok yönden geri kalmış dünyanın en fakir ülkesi.

% 95 i Müslüman olan Nijer’in nüfusu 15 milyona yakın. Ülkede uranyum çıkarılmasına rağmen maalesef her Afrika ülkesinde olduğu gibi burada da çıkarılan madenin Nijer halkına faydası yok. Ülkenin yüz ölçümü 1 milyon 276 bin km. olmasına rağmen % 85’ e yakın bir kısmı çölden oluşmakta.

Başkent Niamey, geniş kum caddeleri ile ülkenin en büyük şehri. Asfalt yol ise çok az. Kum ve sıcak hava öyle bir toz bulutu oluşturuyor ki güneş adeta gözükmüyor. Belki de insanlardan kaçan güneş bu yaşananlara ortak olmak istemiyor.

Yokların çok olduğu bir ülkedir Nijer. Sanayi olmadığı gibi, su, elektrik, yol, okul, hastane yok.

Var olanlar!

Cebinde parası olmayan, yüzü gülen ama içi ağlayan insan daha çok. Milli gelirin 300 dolar civarında olduğu ifade ediliyor bu fakir Afrika ülkesinde.

Nijer’de ağır tahribat yapan Fransa, ecdadımızın asla yapmadığı yapmış ve resmi dil Fransızca olmuş. Ne garip değil mi, Afrika’da birçok ülke Fransızca konuşarak kendi kültürünü kaybetmeye başlamış. Güzel olanlar kalkmış, adeta unutulmuş. Selam ise “Bonjur” olmuş.

Çok okuyan mı bilir, yoksa çok gezen mi? Diye sorulur zaman zaman. Bu topraklarda gezdikçe yaşananları hissetmeye başlar insan. Kitaplar yazıyor ama gönül gözü başka görüyor.

Nijer’in yaş ortalaması bir araştırmada 39 iken belki şimdi 46 olmuş. Ama yaşananlar ortada. Sefalet ve açlık her yerde gözüküyor. Başkent Niamey’de dahi sazlık evlerde miskin diye tabir edebileceğimiz insanlar hayat mücadelesi veriyor. Elektriksiz, susuz, aç bir hayat.  

 

 

Nijer Nehri başkent Niamey’den geçiyor ancak ekonomiye katkısı olmayan nehir suyundan sadece civardaki halk az miktarda istifade edebiliyor. Bu çamurlu nehirde ise balık tutan insanları, taşımacılık yapan tekneleri, ücret karşılığı çamaşır yıkayan ve sizden hiç çekinmeden yıkanan insanları görmek mümkün.

İnsanlığın imtihanı sanırım devam ediyor.

            Su hayattır ama varsa..

Nijer nehrine rağmen susuzluk ise büyük bir sorun. Yağmurların kesilmesi ile oluşan çamurlu göletlerden su alan, bu çamurlu suyu içen, banyo yapan insanları ve çocukları çok yerde görebilirsiniz. Temiz su bulmak için beş, altı km uzaktan gelen çileli kadın ve çocukları da çokça görmek mümkün. Kuyulardan su çekmek için bekleyen bu garip ve mazlum kadınların, çocukların yüzlerinde oluşan burukluğu görünce üzülmemek elde değil. Küçük çocuklar kuyulardan su çekmeye çalışırken ülkemde ki suyun bolluğunu düşünüyorum. Bir damla su ne kadar da kıymetli oluyor. Kocaman sarı renkli bidonlarla su taşımak, çocuklar ve kadınlar için bir hayat tarzı olmuş.

 Devletimizin katkıları ile açılan su kuyularının yanında sivil toplum kuruluşlarının açmış oldukları kuyular da var. Ancak halkın temiz su içmesi için binlerce kuyu gerekli. Dua mı almak istiyorsun, kolay Nijer’de. Bir kuyu ile yüzlerce insanı mutlu etmen yeterli sanırım.

Dert bir tane değilmiş Nijer’de.

Sağlıklı olmak mı?

Nijer’de sağlık sorunları da çok fazla. Bu sağlık sorunlarının en başında çocuk ölümleri geliyor. Bu ölümler maalesef açlıktan ve temiz su olmadığından dolayı pis suların içilmesinden ve buna bağlı hastalıklardan da kaynaklanıyor. Temizlik ve hijyen için yok demek mümkün. Bebeklerin ve çocukların üstünde elbise yok, ayakkabı yok.  Karınları daima şiş bir vaziyette. Tetanos olmak da her an için mümkün.

Geçtiğimiz yıllarda yayınlanan raporlarda dünyada en fazla çocuk ve anne ölümlerinin Nijer’e gerçekleştiği tespit edilmiş. Yetersiz beslenmeden dolayı 150.000 çocuğun öldüğü, halen de 280.000 çocuğun ölüm ile burun buruna geldiği ve her yıl 100.000 çocuğun açlıktan ölmekte olduğu bir ülkedir Nijer.  UNICEF raporlarına göre İzlanda’da bebek ölüm oranının binde üç iken, Nijer’de ise binde 257 civarında.

Doğum anında ise her yedi anneden biri hayatını kaybediyor.

 Nijer’de çocukların çokluğunu görünce şaşırmamak elde değil. Medeni dünya nüfus kontrolü yaparken onlar çoğalmaya bakıyorlar; yaşadıkları tüm bu sıkıntılara rağmen.

Ya kadınlar, anneler…

Güneşin kendini gizlemeye çalıştığı Nijer’de ayrı bir dram daha yaşanıyor. Gelişmiş ülkelerde adı dahi bilinmeyen Fistül hastalığı yüzünden, bebekleriyle beraber toplumdan tecrit edilen ve adeta ölüme terk edilen genç annelerde var bu garip ülkede.

Tam sayısı bilinmese de 200 binden fazla olduğu belirtiliyor. Tedavisi ise sadece ameliyat ile mümkün oluyor. Ancak para yokluğu ve imkânsızlıklardan dolayı binlerce kadın köyünden, kasabasından dahi çıkamıyor ve kaderine terk ediliyor.

Hastaneye ulaşabilen kadınları da bu sefer başka sorun bekliyor. Yatacak yer bulmak ve ameliyat sırası; doktor ve sağlık elamanı yokluğu. Ameliyat yapacak doktor belki bir veya iki tane. Bu nedenle kaderine terk edilen binlerce kadın var.

Ya diğerleri..

Bir sıtma çeşidi olan Malaria ile beraber göz hastalıkları, cilt hastalıkları, tifo, sarıhumma Nijer’de çok rastlanılan hastalıkların başında geliyor. Bu nedenle çok dikkatli olmak ve aşı olmak şart. Köylerde rast geldiğimiz göz hastalıkları da çok fazla. Çocuklar ve bebeklerin gözleri kapanmış.

Hastanelerin birçoğunda lazım olan röntgen cihazları, laboratuar malzemeleri gibi acil gereken malzemeler yok. En basit ameliyat ipliği bile kimi hastanelerde yok Hastalar yatak yokluğundan yerlerde yatıyor veya tahtalar üzerinde yatıyorlar. Ameliyathaneler yetersiz. Aşırı sıcağın yanında temizlik sorunları ve ilaç yokluğu hastaların iyileşmesine en büyük engel. Nijer’ de doktor ise yok denecek kadar az. 15 milyona yaklaşan nüfusa rağmen iki bin den az doktor ve sağlık görevlisi ellerinden geleni yapmağa çalışıyorlar.

Uzun yollar boyunca elektriğe rastlamak zor. Sık sık kesilen elektrik ise Nijerya’dan gelmekte ve şehirler bile elektriği kısmen kullanılmakta. Kasabalar, köyler zifiri karanlıkta.

Okuma yazma oranının % 15 olduğu ülkede okulların durumu da içler acısı. Çalılardan okullar görebildiğiniz gibi kerpiç okullar da var ama sorun aynı. Renkli kalemlerin olmadığı bu okullarda kitap, defter ve okul sırası neredeyse yok. Tabletlere yazan ve bir şeyler öğrenmeye çalışan sevimli kara çocuklar ve onlara bir şeyler öğretmeye çalışan öğretmenlerin dertleri hep aynı. Okul ihtiyaçlarının yanında giyim kuşamda yok.

Bir kader mi, yoksa insanlığın imtihanı mı?

Geçtiğimiz yıllarda yaşanan büyük açlık felaketi bir nebze geride kalmış gözükse de halk bugün bile birçok bölgede var olan açlıktan dolayı sıkıntılar çekmekte.  Milet denilen süpürge tohumuna benzer bir gıda ülkenin temel yiyeceği. Kadınlar dibeklerde milet denen bu gıdayı döverek çorba tarzı bir yiyecek hazırlıyorlar. Ertesi gün yine aynı yiyecek.Bu böyle devam edip gidiyor.

Ülkemizde yaşanan ekmek israfını düşünelim. Bir tarafta “yarın ne yiyeceğim” diye düşünemeyenler, diğer tarafta çöpe giden ekmekler.

Yağmur mevsiminin 2 aydan biraz uzun geçtiği ülkede bu nedenle yetişen üründe az oluyor. Aç kalmak her zaman mümkün. Bazı yerlerde yetiştirilen soğan, pirinç, patates ise ancak bir geçim kaynağı oluyor ve yaygın değil.

Bir yardım gönüllüsü kardeşimiz : “Dağıttığımız yiyeceklerden olan pirinci aldıkları gibi çiğ çiğ yiyorlar, ben böyle bir şeyi hayatımda görmedim” derken gözleri doluyordu.

Bir köy meydanında ateşte kararmış olan tencerenin içinde pişirilmeye çalışılan yiyecekleri görünce açlık denen hadiseyi daha iyi anlıyor insan.

Var olan bir gerçek bu.

Bunun gibi acı örnekler şüphesiz ki kara kıtanın bu garip ülkesinde çokça yaşanıyor.

Yardım gönüllüsü kardeşlerimiz Allah için, hizmet için buralarda çalışıyor.

Nijer’de beyaz olmak Avrupalı olmak anlamına geliyor. Bu nedenle tepki gösteren insanlarda mevcut. Beyaz Müslüman olarak selam verdiğiniz de ise her şey değişiyor. Beyaz el ve siyah el buluşması, çocukların beyaz adamın eline dokunmak için çaba göstermeleri, başlarının sevdirmeleri ise başka bir duygu. Türkiye’yi ve Türk halkını çok seviyorlar ve asıl yardımı sadece bizlerden yardım beklediklerini dile getiriyorlar.

Maalesef Afrika’nın bir diğer dramı da misyonerler. Nijer’de misyonerler de yoğun bir gayret içinde. Kölelikle başladıkları çalışmayı, madenlerini aldıkları yetmezmiş gibi garip Müslüman halkın dini üzerinde de çalışıyorlar. Açlığı, hastalıkları kullanmasını çok iyi bilen bu misyonerler, açtıkları hastanelerde ücretsiz tedavi yapıyorlar. Fakir halkın arasında geziyorlar, kısmen yardımlarda bulunuyorlar. Ancak ülkede Hıristiyan Nijer’li nüfusu tüm bu çalışmalara rağmen oldukça çok şükür oldukça az. Görüştüğümüz birçok Nijer’li bu tehlikenin farkında ve büyük bir direnç gösteriyorlar. Ama nereye kadar?

Ülkenin kuzeyinde eski bir şehir olan Agadez’de bulunan ve manevi otorite sayılan Agadez Sultanı ise kendilerinin Türk olduğunu ve İstanbul’a bağlı olduklarını söylemesi de ecdadımızın buralara kadar ulaşmasının bir göstergesi. Şaşırmamak elde değil.

Emanet gerçekten büyük.

Agadez’de bayramlarda ve Cuma hutbelerinde halen Osmanlı padişahlarına hutbe okutmaları bu sevgi ve bağlılığın bir sembolü.

Geç mi kaldık…

Bu bahtı kara yüzü güleç çocuklara, analara, insanlara geç de olsa ulaşmak lazım. Derdi paylaşmak lazım, en azından bir tebessüm lazım.

Peygamber Efendimiz:

 “Kardeşinin derdi ile dertlenmeyen bizden değildir” buyurmuş.

Afrika’yı gören bir kardeşim, toplantımızda:

“Bizler bu güzel vatanımızda doğmak için bir bedel ödemedik ama bu güzel vatanda yaşıyorsak bunun bir bedeli olmalı.”  Derken bir gerçeği söylüyordu.

 

 

1813’ den 1874 yılına kadar yaşamış ve Afrika’da ölmüş olan İskoçyalı misyoner David Livingstone 30 yıllık bu mücadelesinin sonunda şunları söylüyordu:

 “Tüm yalnızlığımda tek dileğim Allah’ın rahmetinin dünyanın bu kanayan yarasını iyileştirmeye gayret eden,  Amerikalı, İngiliz veya Türk herkesin üzerine olmasıdır.”

Amerikalı veya İngilizlerin yani sözümüz ona batı medeniyetinin gerçek amaçları yaptıkları ile zaten ortada.

Kanayan yarayı saracak gerçekte kim dersiniz?

Nijer halkı bizi bekliyor,

 Afrika bizi bekliyor. 

Üyelik Girişi
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam35
Toplam Ziyaret400883
Hava Durumu